Küçük bir köyde, bulutlara aşık bir çocuk yaşarmış. Adı Rüzgarmış. Gözlerini her sabah gökyüzüne diker, bulutların şekillerine bakar, onlarla konuşurmuş. “Bugün kimsin bakalım? Tavşan mı, gemi mi yoksa koca bir ejderha mı?” dermiş.
Bir gün, çok parlak bir yıldız, gündüz vakti gökyüzünde belirivermiş. Sadece Rüzgar’ın görebildiği bu yıldız, ona şöyle seslenmiş:
“Sen, hayal kurmayı unutmayanlardan birisin. Gel, seninle gökyüzünde oyunlar oynayalım.”
Rüzgar gözlerini kapamış, kalbinden gelen ışığı takip etmiş. Gözlerini açtığında kendini gökyüzünde, bulutlardan yapılmış bir kaydırakta bulmuş. Yıldız ona her kaydırakta bir hayal kurdurmuş: Uçan kitaplar, konuşan kuşlar, kahkahalarla yarışan rüzgarlar…
Ama bir kural varmış: “Geri dönerken hayalini dünyaya getir.”
Rüzgar, gökyüzünden döndüğünde artık sıradan bir çocuk değilmiş. Ellerinde hayal tohumlarıyla dönmüş. O günden sonra Rüzgar, tüm köy çocuklarına masallar anlatan bir yıldız çocuk olmuş.
Ve her gece, köyün çocukları yıldızlara bakıp şöyle dermiş:
“Bugün acaba Rüzgar nerede oynuyor?”