Ayışığının Sırrı

Ayışığıyla Başlayan Hikâye

Bir zamanlar, uzak diyarlarda gökyüzünün en parlak yıldızlarının altında kurulmuş gizemli bir köy vardı. Bu köyün adı Ayışığı Köyü idi. Köy halkı geceleri gökyüzüne bakar, ayın ışığını kutsal bir hediye gibi görürdü. Çünkü inanışlarına göre, ay ışığı kalpleri temizler, kötülükleri uzaklaştırırdı.

Ama kimse bilmiyordu ki, bu ışığın ardında gizlenen çok eski bir sır vardı. Bu sır açığa çıkarsa, ya dünyaya mutluluk saçılacak ya da karanlık her yeri saracaktı.

Kahramanımız Ela

Köyde Ela adında cesur bir kız yaşardı. Ela’nın gözleri geceleri yıldızlar gibi parlar, kalbi ise iyilikle dolup taşardı. Çoğu zaman köyün çocuklarına masallar anlatır, yaşlıların yüklerini taşırdı. Onu herkes çok severdi.

Fakat Ela’nın en büyük merakı, ay ışığının neden bu kadar parlak olduğuydu. Her gece annesine sorardı:
— Anne, ay ışığı neden bazen gülüyor gibi, bazen de ağlıyor gibi görünür?

Annesi ise hep aynı cevabı verirdi:
— Kızım, bazı sırlar vardır, zamanı gelmeden öğrenilmez.

Yasaklı Orman

Bir gün köyün dışında, kimsenin gitmeye cesaret edemediği Yasaklı Orman’dan garip ışıklar yükseldi. Halk korkuya kapıldı. Çünkü bu orman hakkında şöyle denirdi:
“Ay ışığı orada doğar ve kaybolur. Eğer yanlış kişi sırrını öğrenirse köy karanlığa gömülür.”

Ela merakına yenik düştü. Cesurca karar verdi:
— Ben o ışığın sırrını öğreneceğim.

Yanına sadece babasından kalma küçük bir fener aldı ve gece vakti yola koyuldu.

Ormanın Derinliklerinde

Yasaklı Orman’ın içine girdiğinde Ela, önce kuş seslerini duydu. Ardından sisler arasında parlayan binlerce küçük ateşböceği ortaya çıktı. Ormanın kalbinde dev bir taş kapı vardı. Kapının üzerinde ay şekilleri işlenmişti: hilal, yarım ay, dolunay…

Kapıya yaklaşınca, taşların üzerinde eski dilde yazılar belirdi:
“Ay ışığının sırrını bilen, kalbinin iyiliğiyle kapıyı açar.”

Ela, kalbinin en derininden diledi:
“Ne olursa olsun köyüm hep ışık içinde kalsın.”

O anda kapı yavaşça açıldı…

Ayışığı Sarayı

Kapının ardında göz kamaştırıcı bir saray yükseliyordu: Ayışığı Sarayı. Duvarları gümüşten yapılmıştı, tavanında ise gerçek yıldızlar parlıyordu. Sarayın tam ortasında ise koca bir kristal vardı. Bu kristal, ay ışığını dünyaya yansıtıyordu.

Ama kristalin önünde korkunç bir yaratık bekliyordu: Gölgelerin Efendisi.

— Buraya kimse giremez! diye haykırdı yaratık.
Ela cesurca karşılık verdi:
— Işığı köyüm için istiyorum, kötülük için değil.

Gölgelerin Efendisi Ela’yı sınamak istedi. Ona üç görev verdi:

  1. Karanlık Labirent’ten çıkmak.
  2. Sessizlik Nehri’ni geçmek.
  3. Gerçek Kalp Aynası’na bakmak.

Üç Zor Görev

1. Karanlık Labirent

Ela, feneriyle karanlık labirente girdi. Labirentte uğursuz fısıltılar yankılanıyordu. Ama Ela, kalbinden köyünün çocuklarının gülüşlerini düşündü ve yolu buldu.

2. Sessizlik Nehri

Nehrin suları siyah ve derindi. Küreği olmayan eski bir kayık vardı. Ela, elleriyle kürek çekmeye başladı. Yorulsa da pes etmedi. Çünkü kalbinde hep ışığa ulaşma arzusu vardı.

3. Gerçek Kalp Aynası

Son görevde Ela, dev bir aynanın önüne geldi. Ayna ona korkularını gösterdi. Yalnız kalmak, köyünü kaybetmek, annesinin yüzünü unutmak… Ama Ela korkularına karşı gülümsedi:
— Benim kalbim sevgiyle dolu.

Ayna ışıl ışıl parladı ve Ela’nın kalbini onayladı.

Işığın Kurtuluşu

Gölgelerin Efendisi geri çekildi. Kristalden çıkan ay ışığı gökyüzünü aydınlattı. Ela kristale dokundu ve ışığı köyüne taşıdı.

O günden sonra köyde ay ışığı hiç sönmedi. İnsanlar daha mutlu, daha umutlu yaşadılar. Ela’nın adı ise Ayışığının Kızı olarak dilden dile anlatıldı.

Ve masal burada biterken, ay ışığı hâlâ geceleri kalplerimizi aydınlatır. 🌙✨

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top