Bir zamanlar, yeşillikler içinde küçük bir köy vardı. Bu köyün adı Gültepe idi. Köy halkı huzur içinde yaşar, gündüzleri tarlalarda çalışır, akşam olunca köy meydanında toplanıp sohbet ederlerdi. Bu köyde yaşayan Deniz adında on yaşında bir çocuk vardı. Deniz’in en büyük hayali, bir gün köyün dışında kalan ve kimsenin girmeye cesaret edemediği Gizemli Ormanı keşfetmekti.
Köy halkı o ormandan korkardı. Çünkü yıllar önce ormana giren bir grup insan geri dönememişti. Kimileri ormanda sihirli yaratıklar yaşadığını, kimileri de korkutucu bir büyücünün kök saldığını söylerdi. Ama Deniz’in içinde merak vardı; o korkmuyordu. Her gece uyumadan önce penceresinden ormana bakar, yıldızların ışığında ağaçların gölgelerinin kıpırdamasını izlerdi.
Bir gün, köyün yaşlı bilgesi Derviş Hasan, Deniz’in yanına gelip şöyle dedi:
— Evlat, senin gözlerinde cesaretin parıltısını görüyorum. Ama unutma, her cesaret maceraya atılmak değildir. Doğru olanı yapabilmek için akıl ve kalp gerekir.
Deniz, bu sözlerden sonra daha da kararlı oldu. Ormana girmeden önce hazırlık yapması gerektiğini biliyordu. Yanına annesinin ördüğü küçük bir çanta aldı. Çantasına biraz ekmek, su ve dedesinin ona verdiği eski pusulayı koydu.
Gizemli Ormana İlk Adım
Güneş yeni doğarken Deniz, köyün sınırını geçip ormana girdi. Ağaçların gövdeleri o kadar kalındı ki güneş ışığı neredeyse hiç içeri sızmıyordu. Kuş sesleri bir süre sonra kesildi ve yerini derin bir sessizlik aldı. Deniz biraz ürktü ama pusulasına baktı ve ilerlemeye devam etti.
Bir süre yürüdükten sonra karşısına küçük, parlak gözlü bir tavşan çıktı. Tavşan insan gibi konuşmaya başladı:
— Hoş geldin cesur çocuk. Benim adım Pofuduk. Eğer buradan sağ salim çıkmak istiyorsan, doğru yolu bulman için bana ihtiyacın olacak.
Deniz şaşkınlıkla gülümsedi. Çocukluğundan beri hayvanlarla konuşmayı hayal etmişti, şimdi bu gerçekleşiyordu.
— Tamam Pofuduk, bana rehberlik eder misin? diye sordu.
Böylece ikili, ormanın derinliklerine doğru yürümeye başladı. Yolda devasa mantarlarla, şarkı söyleyen çiçeklerle ve kanatları ışıldayan kelebeklerle karşılaştılar. Orman, korkutucu olduğu kadar büyüleyiciydi.
İlk Sınav: Dostluğun Gücü
Yolculuk sırasında karşılarına ağlayan bir sincabın çıktığını gördüler. Sincap, yuvasına dönerken ayağını taşa çarpmış ve yürüyemiyordu. Deniz hiç düşünmeden sincabı kucağına aldı. Pofuduk ona baktı ve dedi ki:
— İşte ormanın ilk sırrı: Yalnızca kalbinde merhamet olanlar yoluna devam edebilir.
Deniz sincabı güvenli bir dala oturttu, biraz ekmek verdi. O anda önlerinde gizli bir patika açıldı. Eğer sincabı önemsemeyip devam etseydi, bu yol belirmeyecekti.
İkinci Sınav: Cesaretin Işığı
Patikadan ilerlerken önlerine büyük bir göl çıktı. Gölün ortasında altın gibi parlayan bir taş vardı. Ama gölün etrafını korkunç sesler çıkaran sisler kaplamıştı. Pofuduk, Deniz’e fısıldadı:
— Bu taş, yoluna devam etmen için gerekli. Ama göle adım atanların kalbindeki korku büyürse, taş kaybolur.
Deniz derin bir nefes aldı. Gözlerini kapatıp annesini, dedesini ve köyünü düşündü. Cesaretini topladı, suya girdi ve adım adım ilerledi. Sisler onun cesaretini hissedince kayboldu. Deniz taşı alıp çıkınca göl ortadan kayboldu, yerine yemyeşil bir çayır açıldı.
Üçüncü Sınav: Bilgeliğin Kapısı
Çayırın sonunda eski taşlardan yapılmış devasa bir kapı vardı. Kapının üzerinde şu yazıyordu:
“Kalbinde sevgi, zihninde bilgelik olan girsin.”
Kapı açılmadı. Pofuduk başını eğdi:
— Bu kapıyı açmak için sadece güç değil, doğru söz gerekir.
Deniz biraz düşündü. Sonra köyde Derviş Hasan’ın sözlerini hatırladı:
“Cesaret maceraya atılmak değil, doğruyu yapabilmektir.”
Bunu yüksek sesle söylediğinde kapı büyük bir gürültüyle açıldı. Arkalarında kalan orman sessizleşti, önlerinde altın rengi bir yol belirdi.
Büyücünün Sarayı
Altın yolun sonunda görkemli ama karanlık bir saray yükseliyordu. Kapılarını dev taş heykeller bekliyordu. Saraya girdiklerinde içeride uzun pelerinli yaşlı bir büyücü belirdi. Büyücünün adı Morhan’dı.
Morhan yüksek bir sesle konuştu:
— Yıllardır bu ormanı kimse geçemedi. Sen nasıl geldin buraya küçük çocuk?
Deniz korkmadan cevap verdi:
— Kalbimde sevgi, yanımda dostluk, elimde cesaret vardı. Bunlar olmasa buraya gelemezdim.
Morhan uzun süre sessiz kaldı. Sonra gülümsedi.
— İşte aradığım kahraman sensin. Ben aslında kötü bir büyücü değilim. İnsanların korkularını görmek için bu ormanı korudum. Sen sınavları geçtin, artık ormanı köyüne açabilirsin.
Büyücü elini salladı ve ormandaki bütün korkutucu görüntüler kayboldu. Yerine çiçekler açtı, kuşlar şarkı söylemeye başladı.
Mutlu Son
Deniz köyüne döndüğünde herkes onu hayranlıkla karşıladı. Köylüler artık ormandan korkmuyor, oraya gidip meyveler topluyor, şifalı otlar buluyorlardı. Deniz, küçük yaşına rağmen köyün kahramanı oldu.
Pofuduk tavşan da köyde kaldı ve Deniz’in en yakın arkadaşı oldu. Büyücü Morhan zaman zaman köye gelir, çocuklara bilgelik dolu masallar anlatırdı.
Ve o günden sonra Gizemli Orman, korkunun değil dostluğun ve umudun simgesi oldu.
Masal burada bitti, gökyüzünde yıldızlar parladı.