İki Uçurtmanın Sırrı

Bir varmış bir yokmuş… Denizle ormanın kol kola yürüdüğü, rüzgârın tuz ve çiçek kokusunu karıştırıp evlerin pencerelerine taşıdığı küçük bir kasaba varmış. Bu kasabada, aynı sokakta yaşayan iki çocuk varmış: Efe ve Mina.

Efe, her şeye “hemen şimdi” demeyi seven, hızlı ve heyecanlı bir çocukmuş. Koşmayı, zıplamayı, yeni oyunlar bulmayı çok severmiş. Mina ise sakince düşünmeyi, konuşmadan önce dinlemeyi, küçük detayları fark etmeyi severmiş. Biri gökyüzündeki bulutların şekillerini sayar, diğeri o bulutların peşinden koşarmış. İkisi de iyi kalpliymiş ama oyun kurarken sık sık anlaşamazlarmış.

Bir gün öğretmenleri, “Yarın Uçurtma Şenliği var!” demiş. “İsteyenler tek başına, isteyenler iki kişilik takımlar kurarak uçurtma yapabilir.” Sınıfta herkes fısıldaşmış. Efe hemen elini kaldırmış:

— Ben en büyük uçurtmayı yapacağım! Dünyanın en hızlısı olacak!

Mina usulca parmağını kaldırmış:
— Ben de en düzenli uçurtmayı istiyorum… Dengeli olmalı, ipi dolaşmamalı…

Öğretmen gülümsemiş:
— Belki birlikte yaparsanız, hem hızlı hem dengeli olur. Ne dersiniz?

Efe ile Mina birbirlerine bakmış. İkisi de “acaba?” diye düşünmüş. Sonra aynı anda başlarını sallamışlar.
— Tamam, takımız!

Okul çıkışı Efe, koşarak malzeme toplamaya başlamış: renkli kâğıtlar, çubuklar, yapıştırıcı, iple dolu bir yumak… Mina ise bir deftere plan çizmiş: ölçüler, bağlama noktaları, şeritle denge kurma listesi… Eve vardıklarında Efe nefes nefese sormuş:

— Hadi hemen başlayalım mı?
— Başlayalım, demiş Mina. Ama önce bir isim bulalım. Uçurtmamız arkadaşlığı anlatsın.

Efe düşünmüş:
— “Rüzgâr Dostu” nasıl?
— Güzel… Ama ben “İki Kalp Uçurtması”nı sevdim, demiş Mina.
— Hımm… İkisini birleştirelim: Rüzgâr Kalpli İki Dost!

Gülüşmüşler. İsim tamam olunca, sıra tasarıma gelmiş. İşte tam o anda farklılıkları ortaya çıkmış.

— Kırmızı yapalım! Hem de kocaman! diye bağırmış Efe.
— Kırmızı güzel ama tümü kırmızı olursa gökyüzünde kaybolabilir. Kenarlarına beyaz çizgi, ortasına da mavi bir kalp koyalım, demiş Mina.
— Mavi kalp mi? Kalp sarı yıldız olsun!
— Yıldız da güzel… Ama kalp arkadaşlığı anlatır.

Biraz sessizlik… Efe kollarını kavuşturmuş, Mina dudaklarını büzmüş. Tam “bozuluyoruz” derken, pencereden içeri ince bir fıııı sesi girmiş. Rüzgâr perdenin ucunu kıpırdatmış, masadaki kâğıtları hafifçe kaldırmış. Kâğıtlar havada dönüp üst üste düşmüş: kırmızı, beyaz, mavi… Efe ile Mina aynı anda “vaay” demişler.

— Rüzgâr bize karışık bir fikir verdi galiba, demiş Mina.
— Belki de renkleri paylaşmalıyız, demiş Efe. Ben kırmızıyı seviyorum, sen maviyi. O zaman ortada mavi kalp, köşelerde sarı yıldız, zemin kırmızı, kenarlar beyaz olsun!
— Anlaştık!

Planı çizerken Mina iplerin nereden bağlanacağını hesaplamış. Efe çubukları dikkatle kırmızı kâğıda yapıştırmış. Bazen yapıştırıcı taşıp parmaklarına yapışmış, “ay!” demiş, Mina da gülerek bir ıslak mendil uzatmış. Bazen Mina ölçüyü fazla dikkatle incelemiş, Efe “hadi ama” diye sabırsızlanmış. İkisi de kendi tarzını sürdürürken, diğerinin tarzına saygı duymayı öğrenmiş.

Gece olunca uçurtmaları bitmeye çok az kalmış. Sadece kuyruk eksikmiş. Efe, rengârenk kurdeleler çıkarmış. Mina da her kurdelenin dengesini hesaplamış: “Sağa iki mavi, sola iki mavi, ortaya bir sarı.” Efe kurdeleleri bağlamış, Mina düğümleri sıklaştırmış.

— Bitti mi?
— Bitti! Yarın rüzgâr uygun olur mu?
— Rüzgârı ben hallederim, demiş Efe şaka yaparak. — Ona “lütfen” deriz, gelir.

Yatağa girmeden önce ikisi de pencerelerini aralamış. Rüzgâr hafifçe fıııı demiş. Sanki “yarın görüşürüz” diyormuş.

Ertesi gün sahil kenarı cıvıl cıvılmış. Herkes uçurtmasını getirmiş: balık şekilli, kelebek desenli, tek boynuzlu atlı, hatta kocaman bir çaydanlık gibi görünen bile varmış. Öğretmen düdüğünü çalmış:

— Takımlar sırayla başlayacak. Önce ipleri kontrol edin, sonra rüzgârı dinleyin.

Efe ile Mina ipi açmış. Efe tutuyor, Mina bağları kontrol ediyormuş. Tam koşmaya başlayacaklarken yaramaz bir köpek, Toprak, ipi görünce “oyun!” diye atılıp ipin bir kısmını çekmiş. Uçurtma kıpırdamış, neredeyse kumlara çarpacakmış.

— Topraaaak, dur! diye bağırmış Efe.
— Sorun yok, demiş Mina. — İpi biraz kısalt, rüzgârı bekleyelim.

Toprak kuyruğunu sallayıp uzaklaşmış. Efe ipin ucunu sıkıca kavramış. Mina gözlerini kapatıp rüzgârı duymaya çalışmış. “Şimdi!” demiş Mina. Efe koşmaya başlamış. Uçurtma önce sallanmış, sonra pıt diye yükselmiş. Biraz daha koşmuşlar; uçurtma bu kez takla atmış ve ip dolaşmış.

— Offf! diye iç çekmiş Efe. — Keşke daha hızlı olsaydı.
— Hızlıydı ama dengesiz oldu, demiş Mina. — Birlikte çözebiliriz.

İpi yavaşça bırakıp kuyruktaki bir kurdeleyi çözmüşler. Mina kuyruktaki ağırlığı paylaştırmış, Efe uçurtmayı tekrar kaldırmış. Birkaç denemeden sonra uçurtma gökyüzüne doğru sakin ve güvenli bir şekilde yükselmiş. Efe sevinçle bağırmış:

— Bak, bizim uçurtma gülüyor!
Mina gülmüş:
— Gülüyor çünkü ikimiz de onu duyuyoruz.

Uçurtma şenliği harika geçiyormuş. Ama tam “oh be” derken gökyüzünde sürpriz bir şey olmuş. Kuş sürüsü bir anda yön değiştirince uçurtmaların çoğu iplerini karıştırmış. “Aaa!” “Eyvah!” sesleri yükselmiş. Bazı çocuklar ağlamaya başlamış. Efe ipi çekmiş, Mina “dur, önce kiminle dolaştık, bakalım” demiş. Uçurtmaları, Melis ile Arda’nın uçurtmasına karışmış.

Melis’in uçurtması mor kelebekmiş, Arda’nınki gri balık. İpler düğüm düğüm olmuş. Arda, “Bitti, koptu gitti!” diye sinirlenmiş. Melis gözlerini doldurmuş.

— Ağlama Melis, demiş Mina yumuşakça. — Birlikte çözebiliriz.
— Hızlı çözmeliyiz, demiş Efe. — Rüzgâr artarsa düğüm sıkılaşır!

Mina düğümleri tek tek incelemiş. Efe ipleri hafifçe gevşetmiş. Arda “ver bana, ben çekerim” demiş ama Efe başını sallamış:
— Çekersen düğüm sıkılaşır. Önce dinle, sonra hareket et.

Arda biraz utanmış. Melis elindeki mor kurdeleyi Efe’ye uzatmış: “Bunu işaret yapalım, soldaki ip.” Öyle yapmışlar. Melis’in mor kurdelesi solda, Arda’nın gri boncuğu sağda kalmış. Mina düğümün ortasını bulmuş. İpi önce sola, sonra sağa hafifçe döndürmüş. Efe, “şimdi” komutuyla ipi yüksekten kaldırmış. Bir, iki, üç derken düğüm açılmış!

— Vay! diye bağırmış Arda. — Siz nasıl yaptınız?
Birlikte, demiş Mina. — Ben düşündüm, Efe uyguladı, siz de yardım ettiniz.

Melis gülümsemiş:
— Biz de uçurtmalarımızı arkadaş yapalım mı? Kelebek balıkla dans etsin!

Efe göz kırpmış:
— O zaman “Uçurtma Arkadaşlığı” başlasın!

Dört çocuk uçurtmalarını yeniden havalandırmış. Bu kez gökyüzünde mor kelebek ile gri balık yan yana süzülürken, kırmızı zeminli uçurtmanın ortasındaki mavi kalp ve sarı yıldızlar onlara yol gösteriyormuş. Rüzgâr sanki çocukların dostluğunu kutluyormuş: fıııı—fıııı.

Şenliğin sonunda öğretmen, “En Hızlı”, “En Yüksek”, “En Renkli” gibi ödüller dağıtmış. Efe ile Mina “En Güzel İş Birliği” ödülünü almış. Melis ve Arda da “En İyi Yardımlaşma” madalyası kazanmış. Ama en büyük ödül, dördünün birlikte gülümsemesi olmuş.

Öğretmen, “Bugün ne öğrendiniz?” diye sormuş. Efe parmağını kaldırmış:
— Hızlı olmak güzel ama tek başına yetmiyor.
Mina devam etmiş:
— Düşünmek güzel ama tek başına yetmiyor.
Melis eklemiş:
— Paylaşınca ipler karışsa bile çözülüyor.
Arda da gülerek:
— Önce dinle, sonra çek!

Herkes kahkahayı basmış.

O akşam Efe ile Mina, uçurtmayı Efe’nin avlusundaki mandala asmış. Uçurtma rüzgâr esince hafifçe sallanıyor, sanki “teşekkür ederim” diyordu. İkisi de yere oturmuş, limonata içiyormuş.

— Bugün kızdığın bir an oldu mu? diye sormuş Mina.
— Oldu, Toprak ipi çekince. Ama sonra sen sakin kalınca ben de sakinleştim.
— Ben de sen koşarken “hadi ama” dediğinde biraz kızdım. Ama hızlı olduğun için yükseldi uçurtma. İkimiz bir arada olmasa, olmazdı.

Bir süre havayı dinlemişler. Efe birden ayağa fırlamış:
— Yarın iki uçurtma yapalım mı? Biri senin sevdiğin gibi dengeli, diğeri benim sevdiğim gibi hızlı. Sonra onları bir ip ile bağlayalım.
— İki uçurtma, bir ip… — Mina düşünmüş. — Bu, “arkadaşlık” gibi. İki farklı kalp, bir bağ.

Ertesi gün yeni uçurtmaları yapmak için buluşmuşlar. Bu kez Melis ile Arda da gelmiş. Hep birlikte atölye kurmuşlar: makaslar, bantlar, boyalar… Bir köşeye “Dinle—Konuş—Paylaş” yazan bir kağıt asmışlar. Her fikir tartışmasında önce “dinle”, sonra “konuş”, en sonda “paylaş” kuralını uygulamışlar.

İlk uçurtma Mina’nın planına göre olmuş: rüzgâra karşı dayanıklı, dengeli, hafif. İkincisi Efe’nin planına göre: daha büyük, uzun kuyruklu, hızlı. Uçurtmaların ortasına birer arkadaşlık sembolü çizmişler: birine el ele tutuşan iki figür, diğerine bir ip.

Uçurtmaları tek bir ana ip ile bağlamışlar. İki uçurtma gökyüzünde ayrı ayrı dans ediyor, ama ipleri aynıymış. Rüzgâr bazen birini yukarı itiyor, diğeri onu izliyor; bazen tam tersi oluyormuş. Ama ipleri kopmuyor, çünkü düğüm paylaşım düğümüymüş: “Sıkı ama nazik.”

Sahilde onları izleyen küçük çocuklar da cesaret bulmuş. Biri annesine, “Ben de arkadaşım Duru ile takım olmak istiyorum,” demiş. Bir başkası “Ben çekince o toplasın, sonra yer değiştirelim,” demiş. Böylece kasabada “Uçurtma Arkadaşları Kulübü” kurulmuş. Her hafta buluşup farklı oyunlar denemişler: bir hafta “Birini Dinle Günü”, başka bir hafta “Sıra Bende—Sıra Sende” oyunu…

Bir akşamüstü rüzgâr aniden durmuş. Uçurtmalar yavaşça inmiş. Efe ipi toplamış, Mina kuyrukları katlamış. Melis, “Rüzgâr olmayınca uçurtma uçmuyor” demiş. Arda, “Ama biz yine de varız,” diye eklemiş.

Efe yere bir çizgi çekmiş:
— Rüzgâr yoksa biz oluruz. Seksek oynayalım!
Mina gülmüş:
— Ya da beraber hikâye uyduralım. Ben üç kelime söyleyeyim: “ip, rüzgâr, kalp.”
Melis devam etmiş:
— Ben de “kelebek, balık, yıldız” ekliyorum.
Arda da:
— “Koş, dinle, paylaş!”

Oturarak bir masal örmüşler. Masalın kahramanı ipini koparan bir uçurtmaymış. Uzaklara sürüklenirken bir kalp ışığı görmüş, o ışık onu arkadaşlarına geri götürmüş. Masalı bitirdiklerinde güneş batmış, gökyüzü pembeyle turuncu arasında boyanmış.

Mina sessizce söylemiş:
— Bence arkadaşlık, rüzgâr durduğunda bile oyuna devam edebilmek.
Efe başını sallamış:
— Ve ipimiz aynı kaldığı sürece, farklı olmamız güç veriyor.

O gece herkes evine döndüğünde pencerelerinden gökyüzüne bakmış. Yıldızlar minik minik yanıp sönüyormuş. Rüzgâr perdeleri çok hafif fıııı diye okşamış. Sanki, “Aynı iptesiniz, unutmayın,” diyormuş.

Aradan günler geçmiş. Kasabada bir haber yayılmış: Büyük Yaz Festivali yapılacakmış. Festivalde “Arkadaşlık Uçurtmaları Geçidi” de varmış. Efe, Mina, Melis ve Arda hemen hazırlıklara başlamış. Bu kez sadece iki değil, dört uçurtma yapmışlar. Her birinin ortasında birer arkadaşlık sözü varmış:

  • Efe’nin uçurtması: “Hızımı senin gülüşün dengeler.
  • Mina’nın uçurtması: “Sabrımı senin heyecanın parlatır.
  • Melis’in uçurtması: “Paylaşınca çoğalırız.
  • Arda’nın uçurtması: “Önce dinle, sonra çek.

Geçit günü sahil yine dolmuş. Uçurtmalar gökyüzünde gökkuşağı olmuş. Dört arkadaş iplerini aynı bel çantasına bağlamışlar. Uçurtmalar bazen çakışmış, bazen ayrılmış, ama ipleri hep bir kalmış. Kalabalık alkışlamış. Belediye başkanı gülerek mikrofonu uzatmış:

— Çocuklar, bize arkadaşlığı bir cümleyle anlatır mısınız?

Efe, Mina’ya bakmış. Mina, Melis’e; Melis, Arda’ya. Sonra hepsi birlikte söylemiş:

Farklı uçurtmalar, aynı ip!

Kalabalık yine alkışlamış. O günden sonra kasabada biri “arkadaşlık” deyince, herkes gökyüzünde yan yana süzülen dört uçurtmayı hatırlarmış. Çocuklar bir şeye kızdıklarında “önce dinle” dermiş. Bir şeye hemen atlamak isteyen olursa “ipimiz aynı, birlikte karar verelim” dermiş. Ve bir şey paylaşılınca, rüzgâr sanki biraz daha tatlı esermiş.

Bir gece rüzgâr biraz hırçın esmiş. Efe pencereden baktığında uçurtmalarının bağlı olduğu manda sallanıyormuş. Dışarı fırlamış. Tam o sırada Mina da koşarak gelmiş. Melis ile Arda da pijamalarıyla kapıya çıkmışlar. Dört çocuk mandanın yanına diz çökmüş. Efe, “Ben tutayım!”, Arda “Ben de düğümü kontrol edeyim!” demiş. Melis feneri tutmuş, Mina rüzgârın durmasını beklemiş.

— Şimdi! demiş Mina.

Hep birlikte mandayı sağlamlaştırmışlar. Düğüm sıkı ama nazikmiş. Rüzgâr bir süre sonra sakinleşmiş. Hep birlikte derin bir nefes almışlar.

— Gördünüz mü? demiş Efe. — Rüzgâr güçlüydü ama biz daha güçlüydük.
— Çünkü ipimiz aynı, demiş Mina.
— Ve çünkü yardımlaştık, demiş Melis.
— Ve çünkü önce dinledik, sonra çektik, demiş Arda.

Gülüşüp evlerine dönmüşler. Efe yatağına yatarken kalbine sıcak bir şey dokunmuş gibi hissetmiş. Sanki göğsünün içinde küçük bir mavi kalp varmış ve o kalp, gökyüzündeki uçurtmayla bağlıymış. Mina da kendi odasında aynı sıcaklığı hissetmiş. Melis ve Arda da öyle. Hepsi aynı ipte, aynı bağda dinlenmiş.

Ve işte masal burada bitmiş. Ama rüzgâr her estiğinde, sahilde yürüyen biri gökyüzüne baksa, belki hâlâ yan yana süzülen uçurtmaları görürmüş. Uçurtmalar bazen ayrılır, bazen yaklaşırmış; tıpkı arkadaşlar gibi. Ama ipleri hep aynı kalmış.

Gök yüzünde çok uçurtma var, dermiş kasabalılar, ama en güzeli arkadaşlık ipiyle bağlananlar.

Ve sonsuza kadar dostça yaşamışlar.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top