Günlerden bir gün, Göknur adında küçük bir kız geceleri gökyüzüne bakmadan asla uyuyamazmış. Her akşam pencerenin önüne oturur, ayı izler, yıldızlarla konuşurmuş. Ama bir gece, o çok sevdiği ay ortadan kaybolmuş!
Gökyüzü karanlıktı, yıldızlar bile sessizdi. Göknur şaşkınlıkla annesine koşmuş:
“Anne! Ay yok… Ay kayboldu!”
Annesi gülümsemiş:
“Belki başka bir yere ışık vermeye gitmiştir,” demiş.
Ama Göknur buna inanmamış. Ay’ın ona veda etmeden gitmeyeceğini düşünmüş.
Ertesi sabah, sırt çantasına kurabiye, termosla süt ve en sevdiği fenerini koyarak bir yolculuğa çıkmış. Ay’ı bulmaya kararlıymış.
Önce ormanın derinliklerine gitmiş. Baykuşa sormuş:
“Baykuş amca, ayı gördün mü?”
Baykuş kafasını sallamış:
“Hayır ama sessizlik çok daha karanlık bu gece.”
Sonra dağlara tırmanmış, rüzgara fısıldamış:
“Ey rüzgar, Ay’ı gördün mü?”
Rüzgar yalnızca Göknur’un saçlarını okşamış.
En sonunda bir tepenin zirvesine çıkmış. Çok yorgunmuş. Uyku göz kapaklarını bastırmış. O sırada gökyüzünden solgun bir ışık süzülmüş.
Ay! Ama yarısı eksikmiş…
“Göknur,” demiş Ay, yavaşça:
“Sana haber vermeden gittim, çünkü birazcık dinlenmem gerekiyordu.”
Göknur gözlerini ovuşturmuş, fenerini kaldırmış:
“Ben seni özledim. Kimseyi aydınlatmıyorsun diye herkes korkuyor…”
Ay gülümsemiş:
“O zaman sen ışık ol onlara. Benim olmadığım gecelerde, senin ışığın yeter.”
Göknur o gece eve döndüğünde ilk iş fenerini pencereye asmış. O günden sonra her ay ışığı kaybolduğunda, Göknur’un penceresinden gelen küçük ışık, mahallenin çocuklarına cesaret vermiş.
Ay da söz vermiş:
“Ne zaman seni izlemeye gelmezsem, bil ki seni izleyen başka bir yıldız vardır.”