Ayakkabısız Krallık

Bir varmış bir yokmuş… Uzak diyarların birinde, ayakkabı giymenin yasak olduğu bir krallık varmış. Bu krallığın adı Ayakkabısız Krallıkmış ve halkı yere çıplak ayakla basmanın doğayı hissetmenin en güzel yolu olduğuna inanırmış.

Bu krallıkta yaşayan küçük bir çocuk varmış: Zeno. Zeno her gün çimenlerde koşar, nehir kenarlarında yürür, taşların üzerinden atlayarak oynarmış. Fakat bir gün gökyüzünden tuhaf bir obje düşmüş: Parlak, altın renkli… bir ayakkabı!

Zeno, ayakkabıyı eline aldığında etraf parlamaya başlamış. Ayakkabı konuşmuş:

“Ben Gökyüzü Ayakkabısı’yım. Yalnızca cesur kalplere görünürüm. Beni giyersen, seni gizli yerlere götürürüm.”

Zeno önce korkmuş ama sonra merakına yenik düşüp ayakkabıyı giymiş. O anda ayakları yerden kesilmiş! Gökyüzüne doğru yükselmeye başlamış. Bulutların arasında yıldızlı yollar, gökkuşağından köprüler ve altın kubbeli kaleler görmüş.

Zeno’nun gittiği ilk yer, Ayakkabı Ruhları Tapınağı olmuş. Burada her ayakkabının bir ruhu varmış. Bazıları maceraperest, bazıları ise yaramazmış. Tapınaktaki en yaşlı ayakkabı, Zeno’ya şöyle demiş:

“Senin kalbin açık, zihnin özgür. Ayakkabısız Krallık’a denge getirebilirsin.”

Zeno, gökyüzü yolculuğunda rüzgâr botları, yıldız sandaletleri, bulut çizmeleri ile tanışmış. Her biri ona birer ders vermiş: Sabır, cesaret, empati, özgürlük…

En sonunda Zeno, altın ayakkabıları çıkarıp yere bırakmış. Ayakları çıplak bir şekilde geri dönmüş. Ama artık değişmiş biriymiş. Ayakkabının getirdiği şey sadece büyü değil, bir iç yolculukmuş.

Köyüne döndüğünde herkes onun anlattıklarına hayran kalmış. Kral bile gelip şöyle demiş:

“Demek ki ayakkabılar bazen yürümek için değil, düşünmek içindir.”

O günden sonra krallıkta isteyen ayakkabı giyer, isteyen çıplak ayakla gezer olmuş. Zeno ise, yıldızlara baktığında her zaman gökyüzündeki dostlarını hatırlamış.

Yorum bırakın

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir

Scroll to Top